… böylece Richard Bach ile tanışmış oldum; “Martı’nın yazarı mı” sorularına -HAYIR, sadece Martı değil, Sonsuza Uzanan Köprü, Bir, Mavi Tüy, Pır Pır, Bir Çift Kanat, Güvenlikten Kaçış.. gibi daha pek çok kitabı var- diyerek isyan ettiğim,
Zaman bize haftanın sonuna yaklaşıyor olduğumuzu söyleyebilir ama yine de zamanı şaşırtıp, kafasını karıştırıp geriye gidebilir miyiz, kesinlikle evet, “bir-sıfır”lardan oluşan dünyada herşey mümkün.
Hissettiğim yoğun duygular fırına mı, içinde pişenlere mi yoksa bu bir aşk çokgeni mi emin olamıyorum. Fırında “pişirme süreci” hep mutlu ediyor beni; bazen istediğim sonuçları elde edemesemde. Sıcaklık derecesi ayarlanır, ısınırken içi boş olsa bile mis gibi kokular yayar; hafızasında sakladıklarını.. Hazırlanan karışım dikkatlice, nazikçe yerleştirilir ve farklı duygular arasında gidip geldiğim bir “bekleyiş” dönemi başlar. Bazen uzaktan uzağa gözüm üzerindedir, bazen çok yakın:) Fırının karşısında çömelmiş, camına yapışmış, burnumu gelen mis gibi kokulara doğru uzatmış ve gözlerimi “içerdeki”nin üzerine dikmiş bakıyorum, bekliyorum; bazen merakla, bazen sabırsızlıkla, bazen hayran hayran… ortak duygu: “bitse de tadına baksak”:)
29’da sokağın köşesinden 30’a baktınız mı, geriye dönüş olamayacağını fark ettiniz mi, bu geri dönüşümsüzlüğün farkının farkına varabildiniz mi?, ne zaman, hangi zaman.. Zamanın su gibiliği mi “aynı nehirde iki kere yıkanılamayacağını” düşündürten kimi düşünürlere. Ya aynı nehir ve aynı zamandan varsa dediniz mi? Zamanı gördünüz mü, duydunuz mu, hissettiniz mi, ölçtünüz mü, biçtiniz mi? sahip oldunuz mu, tükettiniz mi, çaldınız mı, kaybettiniz mi, yaşadınız mı, sevdiniz mi.. Her mm’sini arşınladınız mı? Geçmişe mi sarıldınız dört elle, geleceğe mi uzattınız kollarınızı, yoksa dün ve bugün kış bulutlarının ilkbahar güneşini eteğinden çekiştirdiği gibi orasından burasından çekiştirdiniz mi zamanı? İşte bütün mesele bu: bulutsuzluk özlemi:) Güneşi geri istiyorum; aydınlık ve sıcak günleri.